Deneme yazıları
Gece dikilen agac
Ayn
Silinmek, cana hohlamak, sonra silinmek istiyorum. Parlasın, değmesin lekeler.
Seğirmelerimi soruyorlar, geçti diyorum. Eski cengaverlerin at koşturması gibi, yüzümün bir köşesinden başlayıp, diğer köşesine yürüyen bir seğirme. Sanırım kimse görmedi beni.
Einstein hakkında bir film seyrettik, bir zamanlar her şeyini öğrenmeye çalışırdım, sonra ne oldu, ne ara bıraktım büyük adam olma iştiyakını ve küçüklere, sadelere yöneldim bilmiyorum. Bunu da becerebildiğim söylenemez, kendimi dolu küvetin içine bırakır gibi kaderin elinde boğulmaya bıraktığımı ve kafam suyun dışındayken net görülen yüzlerin suyun altında giderek birbirine benzediğini ve suyun altında nefesimi ancak kırk saniye tutabileceğimi biliyorum.
Gece dikilen agac
Aşkınız Bol Olsun
Bugüne kadar kimseye bol şans dilemedim, birincisi bu bana Frenkçe bonne chance\ `ın garip bir tercümesi gibi geldi, ikincisi gevşek şansın kimseye bir faydası olacağını düşünmedim.
Bursa’da bol etli iskender satıyorlar, sanırım zamanın birinde fiyat rekabetinden porsiyonları kısmak gerektiğinde, normal porsiyonlara bol demeye karar verdiler, yoksa gelen et öyle çok da bol değil.
Lafı döndürüp dolaştırıyorum ama asıl konu polyamory, nam–ı diğer bol aşk. Birleşik Devletler’de yarım milyon mensubu bulunan bir nev’i mezhep.
Gece dikilen agac
Bakire Kemal
Şimdi, herkesin kolunda bir saat, imzalı ve ikonalı, kimisi arabasının camına yapıştırıyor, mahfuz buyursun babında sanırım, kamyoncular da bir zamanlar “Allah Korusun” yazardı; kimisi de koluna işlettiriyor\ muş dövmeyle…
Eğlenceli gelmeye başladı bu, ayıplamıyoruz, sıkılmıyoruz, meme çatalının ortasına doğru lafzai celal yazılı altın kolye sallayan, hayli az kalmış gizlideki yerlerinden birine bir imza çaktırmış da olabilir, normal bunlar, toplumumuzun pantheon\ unda hepsinin ayrı yeri var, laiklik dedik ya, kişiler ister ekmeğe, ister araba jantına, ister Allah’a veya Allahımsı şahıslara, isterlerse hepsine birden veya ortaya karışık tapınabilirler.
Gece dikilen agac
Başkasını Kurtarmak
Başkasını kurtarmak kolay, zor olan kendini kurtarmak.
Kendini kurtarma sorunu yaşayan bir insanın başkalarını kurtarma konusunda fazla iştahlı olması bende her zaman garip duygular uyandırmıştır. İnsanın kendini başkaları için feda etmesi tabii ki mümkün, hele bakalım kendin için ne yaptın diyecek değiliz ama kendini kurtarmakla ilgili sorunları olan ve bunu içinde bulunduğu hayat perspektifiyle çözmesi namuhtemel arkadaşların kafayı insanlığın kurtuluşuyla bozması tuhaf geliyor.
İnsanlığın kurtuluşunun, en basit teorik ve pratik bakış açısından ele alsak bile, tek bir insanın, yani kendi kendinin kurtuluşundan zor olması lazım.
Gece dikilen agac
Başlangıç
Geziyorum. Nasıl başladığını bulmak için. Nasıl başladığını bilirsem nasıl biteceğini de bilirim.
Aslında hiçbir şeyin nasıl başladığını bilmiyoruz, saatimize bakıp, işte şimdi diyoruz veya anlaştığımız sayıların yeterince artmasını bekliyoruz, mesela nikah törenimiz şu tarihte diyoruz ve o evliliğimizin başlangıcı oluyor. Bu başlangıç sahte bir başlangıç, çünkü o evliliğin başlangıcı o insanların doğumuna dek giden olaylara dayanıyor, doğumları da başka evliliklere…
Aslında bilmiyoruz nasıl başladı her şey ve nasıl bitecek. En önemli olayları hatırlamıyoruz bile.
Gece dikilen agac
Behemehal
Behemehal yüzümü görmek değildir demişsin Atam, ama kusura bakma, yüzünden başka bir şey göremiyoruz bazı günler. Behemehal yüzünü görüyoruz hatta, hatta denebilir ki yüzünden başka bir şeyin de kalmadı zaten. Harcıalem fikriyatın da son kullanma tarihi bir yere kadar…
Gece dikilen agac
Beklemek
Beklemeyi bilmiyorsun. Bekle dendiği zaman gözünden ayak parmaklarına kadar sıkıntı. Beklemek dar geliyor.
Halbuki beklemeyi bilsen her şeyin önüne geldiğini göreceksin. Daralmayacak, üzülmeyeceksin, beklemek sana nasıl beklenmesi gerektiğini öğretmeye çalışmayacak.
Beklemek deyince somurtarak gezinmek, uflayıp puflamak, bir işin bitmesini beklemek, tepesinde dikilmek, zorlamak, küfretmek, sinirlenmek, kavga etmek aklına geliyorsa; beklemenin böyle yapılması gerektiğini düşünüyorsan… Hayır. Beklemek öyle olmaz. Beklemek bir keyiftir. Daha doğrusu bir keyif haline geldiğinde, beklemediğini, senden bu keyfi esirgemek adına bütün işlerin denk gelmeye başladığını görürsün.
Gece dikilen agac
Ben dedim diye doğru olacak değil
Eh, evet, bir şey ben dedim diye doğru olacak değil, benim onu söylüyor olmam tabii ki onu doğru yapmaz.
Velakin aynısı senin için de geçerli.
İdrak edebiliyorum, gökyüzüne yeşil deyince yeşermiyor, gözümü kapatınca güneş sönmüyor, alnımı duvarın öte tarafına geçiremiyorum.
Ama sen de yapamıyorsun bunu.
O sebeple aslında bunun pek bir önemi yok. Nihilist adamların işine geldiği kadar nihilist olması gibi, hayatın anlamı yok, hadi içelim demek, hayatın anlamı yok, hadi ağaçları budayalım veya hayatın anlamı yok, hadi kös kös oturalım demekle aynı; ancak neden bazıları size hoş geliyor, bazıları gelmiyor?
Gece dikilen agac
Ben sen
Gerçekte ne ben benim, ne sen sensin, gerçekte ne ben senim, ne sen bensin.
Gece dikilen agac
Ben İllüzyonu
Ben bir illüzyondur. Düşünmeye başlayan kişi, bütün düşüncenin kendinden sadır olduğunu görür ve ben dediğinin mutlak bir doğru olduğunu düşünür. Düşüncede ilk aşamadır, eksiktir.
İkincide, ben dediğinizin gerçekte dünya (veya öteki veya sen veya kainat veya benolmayan) vasıtasıyla tanınabildiğini, sahip olduğunu düşündüğün her şeyin kaynağının çevren olduğunu farkedersin. Ben kendi varlığını bile, etrafındaki varlık vasıtasıyla anlar. Benolmayan olmasaydı, ben olamazdı. O halde ben sadece bir illüzyondur.
Bu kadar yorulmaya da değmez belki, ben illüzyondur, çünkü çocuklar doğduklarında ben’leri yoktur, insan uyurken kendinden bihaberdir ve muhtemelen öldükten sonra da tüm bu benci sıkıntılarımıza rağmen bir ben sahibi olmayacağız.
Gece dikilen agac
Beni diktatör seçerseniz…
İnsanın gerçekte boş mevkiler için zamanını tehlikeye atması… Daha yüksek mevki için yalan söylemesi… Menfaati uğruna kıvırması… İnandığı bir doğrusu olmayışı ve böylece inandığı bir yanlışların da olmayışı… Tek doğrusu kendi menfaati olan insan kadar zavallısı yok gerçekte…
Rahat bir uykuyu dünyanın tüm krallıklarına tercih ediyorum sanırım. Elimde krallık olduğundan ve uyku çok değerli olduğundan değil, insanın krallık için didişmesi, uyku kadar bile değerli olmadığından…
Gece dikilen agac
Benim bildiğimi bilmezsen asla hakikati bulamazsın
Hah, işte bu… Nasıl tarif edeceğimi düşünüyordum ne zamandır, Dücane Cündioğlu’nun bir yazısını okuyunca somutlaştı.
Mesele şudur: İnsanların hakikat avcılığının bir tarafı avcı hikayeleri anlatmaları olsa gerek. Entel dedikodusu.
Ben şu kadar kitap okudum, ben şu kadar dil bilirim, veya ben falanca sanatları icra ettim, filanca adamdan ders aldım ve buna benzer ifadelerle hakikate okurundan nasıl daha yakın olduğunu anlatmayı severler. Önceden, henüz bilmediğimi bilmezken böylelerine özenirdim, Latince öğrenince hikmet fışkıracak, Arapça öğrenince Kur’an’la ilgili sorunum kalmayacak, derin derin kitaplar okuyunca ben de derinleşeceğim sanırdım.