# Kader Çizikleri Çizilmiş bir resmin seyreder gibi yaşamak, anlattığı manzara ne olursa
olsun, bir resmi ne kadar zevkle izlersen, hayatı da öyle
izleyebilirsin. Kendi hayatın olması, manzaranın kötü olması, renklerin
uyumsuz olması aldığın zevke engel değil.

Kimisi fırçanın elinde olduğunu, hayatınla istediğin resmi
yapabileceğini söyler. Peki ya boya? Tuval? Fırça elimde ama ya bende
zeka boyası, güzellik rengi yoksa, ya tuvalimde yırtıklar varsa, yine de
istediğim resmi yapabilir miyim? İnsan yaşadıkça kaderin ve *kaderinin* ne olduğunu anlıyor. Kaderinin ne
olduğunu acizliğiyle anlıyor, çırpınarak anlıyor, *sonra kaderime geldin
ey Musa* diyen ayetle anlıyor. Kaderin ne olduğunu da geçmişini tefekkür
edince anlıyor.

Kaderin anlamının *yasa* ve *ölçü* olduğunu, Allah'ın önceden takdiri
anlamına gelmediğini söyleyenleri de biliyorum, anlam bu da olsa, insan
kendi ölçüsünün, nereden nereye gittiğinin farkına da ancak yaşadıktan
sonra varıyor. Hayatta gerekli ve yeterli şartlar yok; bir noktadan bir noktaya
dosdoğru çizgiler çizemiyoruz, gördüğümüz desenler var, çalışanlar
kazanıyor mesela, ama her çalışan kazanmıyor, her kazanan da çalışan
değil… Biri laboratuvarda ömrünü sonuçsuz deneyler üzerinde
tüketirken, diğer partide tanıştığı biri vasıtasıyla önemli işler
yapıyor. Biri sınavlarda çok iyi dereceler alıp, banka müfettişi
olurken, diğer okuldan atılıp banka sahibi oluyor.

Okuldaki gibi değil, sınavlar net, sorular sıralı, cevaplar puanlı
değil, her sınavı kazanmak, her iyiliği bir arada yaşamak, her soruya
cevap vermek mümkün değil. Tercih çok fazla, aklımız kısıtlı,
makinelerimiz aptal ve biz de kendimizi elimizde fırça, hayatımızın
resmini yaparken hayal ediyoruz. Boya ve tuval nasılsa bedava.

[Geçmişin Uğultusu]