Çeşitli zamanlarda yazılmış kurmaca yazılar. Bazıları masal formuna daha yakın.
Takdim Tarihçesi
| 1. Takdim: 21 Aralık 2008 (Hikayeler adıyla) | 2. Takdim: 21 Nisan 2011 (Hikayeler adıyla) | 3. Takdim: 21 Şubat 2012 | 4. Takdim: 30 Ocak 2016 | 5. Takdim: 30 Nisan 2020
© 2008-2020 Emin Reşah.
Hikayeler
Dervişin Dili
Pirin yediğinden yemek için onun kadar büyük olmalısın dedi, bakışlarını elindeki ekmekten çekmeden, meşhur kıssadır, bilirsin.
Bilirim dedim içimden, defalarca dinlediğim, Ekberi’nin tavuk yerken oğluna kuru ekmek yedirdiğinden şikayetçi olan kadına söylediğini tekrar ederek, kum bi iznillah, Allah’ın izniyle kalk.
Ben hiç bir zaman o kadar büyük bir şeyh olmak istememiştim, zaten buraya geliş maksadım da etrafı kavuran Tatar dehşetinden kurtulmaktı, annemi ve babamı öldüren Tatarlardan intikam alacak kadar acımasız değildim, yapabildiğim sadece tarladaki hayvanları, o da eğer o gün gerçekten tembelseler, kamçılamaktan ibaretti.
Hikayeler
Dilencinin Direnci
Hace Keyfullah Mahrur sabahın bir köşesinde yedi iklimden gelen kokuları konularına göre tanzim ederken, bir çöplüğün kenarındaki iki kedi krallarına miyavlarken ve akşamları sayıklayıp geceleri sızan ve sabaha baş ağrısıyla uyanan bizim gibi esrafil mengenesi soyu da bir odanın içinde o gün hangi yok sebepten mahlukatın arasına karışacağımızı düşünürdük.
Sen, hayır, benimle dalga mı geçiyorsun?
Asla, değerli hocamız, göklerin ve yerin iki kutbu, allameler prensi, prenslerin piresi, Allah’ın yeryüzündeki kahvesi ve telvemizin mebdei, hayır, ne dalgası, ne denizi?
Hikayeler
Duruşma
Sen, sen, ne için gelmiştin?
Konuştuğumu söylediler efendim.
Ha, evet, öyleymiş, çok demişler hatta, çok konuşuyormuşsun.
Evet efendim, hayır, çok değil, bazen.
Ne demek istediğini anlatırken de zorlanıyormuşsun.
Kendimi zorluyorum efendim.
Kendinle kalmıyormuş bu, başkalarını da zorluyormuşsun.
Ben sadece konuşuyorum, başkalarını nasıl zorlayabilirim.
Şimdi bile yüzünden anlaşılma endişesi akıyor.
!
Yüzünden akan endişe bize sözleri çarpıttığını da söylüyor.
Hayır, efendim, yanlış anlıyorsunuz.
Bak, anlaşılma endişesi, gördün mü?
!
Ne ceza verelim sana?
Hikayeler
Dürkler
Dürklerin ne zaman ortaya çıktığını bilmiyoruz. Büyük Çöküşten yaklaşık 200 sene önceleri, o zamanlar bir yarımada olan Anetil veya Anatilia bölgesinde devlet kurdukları biliniyor. Daha doğrusu en son deliller bu yönde. Ancak Dürklerin nereden geldikleri, Büyük Çöküşteki etkilerinin ne olduğu, hatta Büyük Çöküş zamanına erişip erişmedikleri bilinmiyor. Elimizde sadece bir araya geldiğinde pek de anlam veremediğimiz arkeolojik belgeler var.
Geçen yüzyıla kadar Dürklerin varlığı tartışma konusuydu. Profesör Ulvina’nın Anetil bölgesinde yaptığı çalışmalar, burada Arappa medeniyetinin devamı olan bir büyük devletin kurulmuş olduğunu, hatta beşyüz yıldan uzun süre yaşadığını gösteriyordu.
Hikayeler
Düğüm
Kafam ölüm ve aşkla meşgul. Hangi ölüm, hangi aşk?
Aklımın çeperinden sızan hatıralar, kaldırımların yaralara kumlu rüzgar üflediği, kum tanelerini çıkarmak için çabalarken yaraları ilk günkü hale getirdiğim, kendimi o an orada bırakıp ruhumu bir turşucunun kavanozlarına hapsetmek ve bir ekşilik olarak varlığımın özünü bulmayı umduğum adımlar…
Beni nereye götürüyorsunuz?
Kendimi ellerime teslim ettiğimde yazdığım yazıları tanımadığım gibi, ayaklarıma teslim ettiğimde gittiğim yerleri de tanımıyorum. Bilinen sokakların taşlarıyla döşenmiş bir tiyatro salonu, birazdan az öteden bana her şeyin bittiğini söyleyecek yönetmen ve ben bu sahnede her zaman olduğu gibi oyunun sonunu görebileceğim.
Hikayeler
Ermiş
Sana ermiş bir kız lazım diye başladı, şapkasını masaya koyarken…
Ancak öylesi sabredebilir dedim, camdan dışarı bakarak…
Hayır, hayır, daha doğrusu hem evet, hem hayır… Sabredilmesi zor bir adamsın, Çiğdem’i ne zaman görsem senden şikayet ediyor ama o ayrı bir fasıl…
Güldüm hafifçe, Çiğdem’le biraz mola verdik zaten dedim.
Biliyorum. Kızın başının etini yemişsin geçen gün, niye o kadar bira içiyormuş. Feleği şaşmış senden. Bu herif gördüğüm en tutucu ateist dedi bana.
Hikayeler
Hızır ile Oduncu
| Kişioğlunun biri eşeğiyle odun toplar, | Sonra bunların yapraklarından para üflerdi, | Ufak dallarını kuşlarına dağıtır, | Evlerine harç olsun diye, | Ve büyüklerini kesip satardı şehirde, | Evlatlar ısınsınlar diye.
| Pazaryerinde herkes bu gri sakallıyı tanır, | Onun sattığı odunların yaşken bile yandığını bilirdi, | Onun için şafakertesinden kuşluğa, | Kim yetişebilmişse alırdı odunları.
| Yine bir gün böyle bir şafak vakti, | Hızır geldi kasabaya, | Bir atın nalındaki çiviyi söküp, | Bir kapıya çakmak için, | Ve bir de talibine, | Üç kuruşluk edep, | Beş kuruşluk irfan öğretmek için.
Hikayeler
Karbijen
X Dünyaya çıkmış diyorlar?
Y Evet.
X Pek iyi bir yer değil, ben çok kısa bulunmuştum, on sewd kadar.
Y Altıyüz yıl, dünya zamanıyla…
X Öğrenmişsin.
Y Ömürleri az, bir sewd’i ancak geçiyor. Sen nasıl gizlendin?
X Gidince görürsün. Seninki ne kadar?
Y İki sewd’lik bir görevmiş, çok seversem uzatacaklarmış.
X Beni de öyle göndermişlerdi, sonra Dünya Titror’u göndermek istemedi beni.
Hikayeler
Kibir Kelimeleri
Üç gündür elime kalem almadım. Ne yazacağımı bilmiyorum. Ne diyeceğimi bilmiyorum.
Ruhunu sakinlikle özdeşleştirmeye çalışan bitkin biriyim ben, lakin sakinlik ruhumla hep uyumsuz, ruhuma hiç uymuyor ve beni bunalıma sevkediyor. Kendimi kimseyle paylaşmadığım, parmaklıkları kelimelerden oluşmuş bir hapishanede, kaderimi kalemle yeniden üretmeye çalışırken görüyorum çok zaman. Olmak istediğim her şeyin bir kelime uzağında olduğumu bilerek yazıyorum ve elim kelimeleri aşıp gerçeklere ulaşamıyor.
İnsanlar yazarların kelimelerin efendisi olduğunu düşünür. Halbuki tam tersi, yazar kelimenin mahkumu, kelime de hayatın tüm nimetlerini kontrol eden, elindeki kalem tasmasıyla yazarı nereye sürükleyeceği belli olmayan bir efendidir.
Hikayeler
Kırık Topuk
Bir yağmur ertesi su dolu çukurların arasından sekerken gördüm. Ayakkabısının topuğu kırılmış, bir çamura bir de su birikintilerine umutsuzca bakıyordu.
Selam
Aaa!
Hayatındaki en önemli meseleye daha büyük bir mesele eklenmiş gibi baktı. Onbeş sene önce de böyle bakmış, cümlemin ortasında bir daha görünmemek üzere beni bırakmıştı.
Sanırım yardıma ihtiyacın var.
Ah, afedersin, sana da selam. Ben hallederim aslında.
Yalan söylemesindeki beceriksizliği o zamanlar da severdim, şimdi de güldürdü beni. Çantamdan iki poşet çıkardım, sol ayakkabımı çıkarıp poşetlerden birini ayağıma geçirdim ve ayakkabımı ayağının ucuna bıraktım.
Hikayeler
Kız Tavlama Kitabı
Kime aşık olacağıma karar veremediğim zamanlardayım. Herhangi birine aşık olduğumda sonunu getirecek birisi olduğum, bende şeytan tüyü bulunduğuna inandığım için anlatmıyorum. Bilakis bugüne kadar gözümün bebeği derecesinde sevdiğim hiçbir kızın benimle ilgilenmediğini bildiğim halde karar veremiyorum. Mahkumun işkencecisine karar veremeyişi gibi bir kararsızlık hali…
Doğal olanı, elbette, hiçbirine aşık olmamaktır bu durumda. Makul insanlar öyle yapar. Ancak makul insanların, anladığım kadarıyla kızların nasıl tavlanacağına dair bir kitapları da mevcut ve hepsi aynı kitaptan okurmuş gibi bana tavsiyelerde bulunuyorlar.
Hikayeler
Manastır
Hayatta vazgeçilmez gördüğünüz nedir? diye başladı söze, sabahın erken saatlerinde uyku benim yerime cevap verdi.
İnsan vazgeçemediğinin esiridir. Vageçemediğine sahip olduğunu sanır ama aslında vazgeçemedikleri onun sahibidir. Evet dedim içimden, şu an uykunun esiriyim, senin bu bitmeyen lafların esiri olduğun gibi.
Manastıra ilk geldiğimde bana bu vaazı veren baş duacı yardımcısının insanların düşüncelerinden geçeni okuyabildiğini söylemişlerdi. Güya insana neye ihtiyacı varsa onu anlatırmış. O zamanlar buna inanmış, her sözünü üstüme alınmış ancak sonradan aslında herkesin üstüne alınacağı kadar yuvarlak konuştuğunu farketmiştim.