Birkaç gün önce The Atlantic'te Shimano isimli bir Zen rahibiyle ilgili bir yazı okudum. 1960'larda New York'a gelmiş ilk Budist rahiplerinden biriymiş. İlk talebelerini Manhattan sokaklarında turuncu kıyafetiyle dolaşırken bulduğunu anlatıyordu. Sonradan bağşlarla manastır kuracak ve dünyanın en pahalı muhitlerinde zendo açacak kadar ilerletmiş işi.

Ancak bu Zen rahibinin önemli bir derdi, bilenlerce 70'lerden beri sabitmiş: Shimano hazretleri manastırına gelen kadınları tavlamak ve onlarla gizliden ilişki sürdürmek konusunda da başarılıymış.

2010 yılında bu kadınlardan biri, ortalık yerde bir konuşma yapıp Shimano'yu suçlayıncaya kadar bilenler idare etmiş. Arada bir uyarmaya niyetlenenler olduysa da, topluluğun akıbeti kaygısıyla susmuşlar. Kullanıldığını anlayan kadınlar da konuyu pek açık edememiş, zira rahip kendi yaptığının günah olduğunu düşünmüyormuş.

Zen Budizm'inde tanrı yok veya belirgin bir fonksiyonu yok. İyi ve kötü arasında net bir ayrımın olmadığını da anlatıyorlar. Bunların üstüne çekik gözlü, karizmatik duruşlu bir adamın, talebemle yatarsam, bu onun iyiliği içindir kafasını da eklerseniz, işin boyutları anlaşılabiliyor.

Japonya'da manastırlara kadınlar kabul edilmediği için böyle bir problem ortaya çıkmamış. Amerika'da manastırlar aydınlama meraklısı kadınlara da kapılarını açınca, bir noktada güçlü konumda bulunan tüm erkeklerin yaptığını yapmış Shimano dede. İddia edilen sayıyı inkar etse de, hiç olmadı demiyor.

Kadınlarla da röportaj yapmışlar. Bazısı aralarındaki konunun anlaşmalı olduğunu, bazısı da tecavüz unsurları içerdiğini anlatmış. Hayalleri arasında duygusal yükten kurtulmak olan çoğu yalnız kadının, medet bekledikleri adamdan böyle bir tavır görmeleri ise yıkıcı olmuş.

Katolik rahiplerinin çocuk istismarcılığı ve diğer cinsel kabahatleri Batı medyasında yer buluyor. 600 yıldan beri ilk defa bir Papa'yı istifa ettiren de bunlardı. Zen rahiplerinin bundan çok daha fazla bir oranda kabahat işlediklerini anlatıyor yazı.

Amerika'ya 1960'lardan sonra Zen Budizm'i götürmeye kalkan dört kişiden üçünün buna benzer cinsel sınırtaşmalarıyla suçlandıklarını anlatıyor. Bunlardan Sasaki ismindeki ve halihazırda 106 yaşında olan birinin, son zamanlara kadar tacizde bulunduğu, Maezumi ismindekinin gayet geniş mezhepli ve alkolik olduğunu anlatıyor yazı. Dördünden sadece Shunryu Suzuki uçkuruna sahipmiş, onun da sangha dedikleri cemaatini bıraktığı halifesi, büyük işler başarmış.

Yazı Türkiye'de yazılsaydı, erkek her yerde ve her dinde erkek şeklinde bitebilirdi. Ben bu okuduklarıma hiç şaşırmıyorum, Dünya Bankası'na başkanken, Fransa cumhurbaşkanı olmasına kesin bakılan Strauss-Kahn'ın uçkur belasından her şeyi kaybetmesine mesela şaşırmamıştım. Bizim memlekette sanki bu konular sadece buraya mahsus, sadece Türk (ve Kürt) erkeklerinin kabahati gibi konuşup şikayetlenen bir güruh var, asıl şaştığım onlar.

Erkek denen yaratık böyle, fırsat vermeyeceksin.

[Okunandan Kalan]