Egosuz aşk mümkün mü? Benliğini kaybetmiş birinin sevmesi? Seni seviyorum demek için bile bir ben lazım, sana tüm varlığımla aşığım demek için bir varlık.

Aşk edebiyatı bir ego yansıması: Bu kadar sevdim işte, aha bu kadar, o kadar çok sevdim ki demek, bir anlamda ben bu kadar sevecek kadar büyüğüm, hani sen neredesin, ne kadar büyüksün anlamına geliyor.

Sevmenin büyüten bir tarafı var. Tüm kainat (değilse de tüm dünya) aşkınız için yaratılmış gibi hissediyorsunuz. Bunu hissetmek için bir ego şişmesi lazım. Veyahut ego şişmesi için aşk lazım.

İnsanın kendini bilmesinin önemli taraflarından biri duygularının, nereden başlayıp, nereye kadar anlamlı olduğunu bilmesi. İnsanın kendi duygularının sınırlı olduğunu farketmesi ise aşık olduğunda çok zor, belki imkansız. Tanım itibariyle aklı başında aşık yoktur, aklı başındaysa henüz yeterince aşık olmamıştır.

Ego da duygulardan inşa ediliyor. Duyguları üzerinde tefekkür etmeden kimsenin daha iyi olmasına imkan yok.

Belki bu sebeple aşk insana iyilikten çok kötülük yaptırıyor. Onlara gem vurmadığı sürece duygular nereye giderse gitsin, onları kovalıyor, onların peşinden her zirveye ve çukura koşuyor. Normal zamanda egosunun farkında olup, onu terbiye etmeye çalışan biri için aşk, bu kaçıştan da kaçmak için bir bahane. Tüm kainatın biricikliğimiz için bir araya geldiğini hissetmek için bahane.

Velakin bütün mevsimlerin sonu gibi aşk mevsiminin de sonu var. Egon için aldığın borcu patron benim diyerek ödetmeye niyetli bir kader. Çöküş hissi bundan, aslında olduğun yerdesin, ne çıktın, ne de indin. Ayakların yerden kesildiğinde buradaydın, düştüğünü sandığında yine buradasın.

O sarhoşluğu hatırlayıp kendini daha iyi tanıyabilir veya geçmişi suçlayabilirsin. Tercih.