Jordan Peterson'ın Joe Rogan'la yaptığı bir söyleşiyi seyrettim. (Bu kelimeyi sevmiyorum ama lisan sadece insanın sevdiği kelimelerden oluşmuyor.)

Peterson muhafazakar sayılan bir adam. Toronto Üniversitesi'nde psikoloji profesörüymüş. Hayat için 12 kural diye bir kitabı var, dinledim, daha sonradan yazdığı Kaos'un Ötesi veya onun gibi bir adı olan kitaptan ise sıkıldığım için yarıda bıraktım. Hristiyanlığa gereksiz bir önem atfetmesi ve sıkıcılığı dışında bariz bir kusurunu görmedim. Söyledikleri genelde makul, sağduyulu şeyler.

Bu konuşmada İngilizce'de he/she/it gibi cinsiyet bildiren zamirlerin kullanımıyla ilgili bir kanun tasarısı hakkındaki fikirlerinden bahsediyor. Kanada hükümeti 70'e yakın farklı cinsel tercihi tanımış ve bunların hepsine de ayrı ayrı zamir uydurmuş. (Dilde cinsiyet ayrımı yapmayan atalarımızı bir defa daha hayırla yadettim.) Bu gibi dil müdahalelerinin grupların gücünü artırmak olduğunu söylüyor. Hayatı kabilelerin oyunu gibi görüyorlar, bu sebeple kendi fikirlerini tepeden inme empoze etmeye çalışıyorlar diyor.

Eğer hayatı kabilelerin oyunu gibi görürseniz, karşısındaki aşırı sağın biz bu oyunu kaybetmeyiz demesini ve bunun için her şeyi yapmasını da görebilmelisiniz, diyor.

Daha sonraki safhalarda Sovyetlerin ve Komünist Çin'in yaptığı bütün kıyımları bu 70 farklı zamir üreten avanak solcu takımına yıkmaya çalışıyor ama o kısma karşısındaki adam bile pek inanmadığı için geçelim.

Peterson'ın söyledikleri bana Kanada sol liberal takımının da, bizimkiler kadar avanak olduğundan başka bir şey anlatmadı. Kutsal Patriarkinin bir mensubu olarak bu zamir işiyle uzun yıllar oyalanıp, asıl meseleleri halının altına bir süre daha süpürmenin bahanesini bulduğumuzu düşünüyorum. Homoseksüel ve cinsiyeti belirsizler kendi zamirlerini, haklarını ararken ve dünyanın tüm haksızlığının aslında bunlardan ibaret olduğu intibaını uyandırırken, kimsenin düzeni gerçekten değişmeden devam ediyor.

Bir miktar hüsnütabir kullanmak gerekiyor, bir miktar da gökkuşağı falan kullanıp, bütün tercühlere saygıluyuz demek. Bunun dışında önemli bir fark yok. İnsanlar yalnız zira, asıl mesele bu, tanımadığı insanların kendisi için kullandığı zamiri kafaya takacak kadar yalnız. Bütün tercihleri konvansiyonel olan insanlar da yalnız ama onların bunun için suçlayabilecekleri bir farklılıkları yok. Yalnızlığın bizatihi kendisiyle uğraşıyorlar.

Klasik toplum bağları çözüldükçe böyle daha çok saçmalamaya şahit olacağız. Buradaki asıl meselenin, insanlığın hayattan sıkılması, anlam bulamayışı ve sonunda bu sıkıntıyı bir yerlere yıkması olduğunu düşünüyorum. Modernleşme her zaman böyle sıkıntılar getirdi, nesiller bir önceki neslin sıkıntısından da sıkılınca konu değişiyor sadece. Bugün kafayı eşitliğe takan adamın evladı, yarın kendisinin ne kadar üstün olduğunu kafaya takabiliyor. Bir kabile oyunu var ama kabileler stabil değil. O günün cari mücadelesi üzerinde bölünüp duruyoruz, toplum denen organizma da böylece bizi daha kullanışlı ve yeknesak araçlar haline getiriyor.