Balkonda evin önceki sahibinden kalma fidanlar vardı. Büyük saksılara dikmiş, manzaraya bakıyorlar. Memleketin yangın yerine döndüğü sıcaklarda iki hafta evden uzak kalınca rahmetli oldular.

Modern insanın ölümle, kayıpla, felaketle arası bozuk. Modernlikle alakası yok belki, öncekilerin imkanı yokmuş kendini bu kadar yalıtıp aleme nizam vermeye, onun için de ölüme alışmak, felaketi göğüslemek veya hayatın da ölümün de bir olduğunu iddia etmek zorunda kalmışlar. Bebeklerin yarıya yakınının bir yaşından önce öldüğü bir dünyada, ormanlar, canım ormanlar yanıyor muhabbeti yapmak biraz daha zor olsa gerek.

Bugünkü iklim felaketlerinin özünde insanın tabiata kafasına göre hükmetmeye çalışması var. Orman yanınca elimize fidanımızı alıp gidelim, oraları hep yeşertelim de bunun devamı. O ormanları oraya biz getirmedik, demek ki kendi haline bırakınca ormana dönüşebiliyor. Yangınların insandan kaynaklandığı doğru ama bunu bu şekilde düzeltmeye çalışmanın hata olmadığını nereden biliyoruz?

Yanan yerlere zeytin ağacı dikelim diyen adamı hatırladım ve yeniden güldüm.

İnsanın tabiatla ilişkisinin ona nizam vermek ve onun efendisi olmak gibi bir aşamadan, onu olduğu gibi kabul etmek safhasına ne zaman geleceğini merak ediyorum. Bunu bugün yapamayız, dünyayı rahat bırakmak için kendimize başka bir ev bulmamız lazım. Endüstriyel tarım olmadan dünya 7 milyar nüfusu besleyemez, endüstriyel tarımın kendisi bu orman yangınlarından daha büyük çevre felaketi. Bu yazıyı yazdığım bilgisayarın, sizin okuduğunuz telefonun çevre maliyeti yanan ormandan az değil ama kapkara olmuş bir orman daha dramatik tabii.

Prensip olarak dünyayı iki şekilde kurtarmak mümkün: Ya teknolojiyi bir kenara bırakıp, sanayi devrimi öncesi şekilde yaşamaya çalışacağız veya teknolojimizi Dünya'yı rahat bırakmak için geliştireceğiz. İlki imkansız. Bugün bütün ekonomik şartları sağlayıp sanayi öncesi döneme dönsek bile, bir sonraki nesil o sefaleti çekmek yerine sanayiyi yeniden keşfedecektir. Onun için haydi hepimiz minimalist, çevreyi gözeterek yaşayalım demenin anlamı olduğunu düşünmüyorum. Kişisel tedbirlerin önemli bir etkisi yok. Tüm hane elektriğini kesseniz, mesela, elektrik tüketiminin %25'ini azaltmış olursunuz.

Bulunduğumuz noktada dünyayı rahat bırakmak enerji üretimi ve sanayii Dünya dışına taşımakla mümkün. Elektrikli araba yapınca da o elektriğin bir yerde üretilmesi lazım ve Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi gibi yöntemlerin toplamdaki verimliliğinden hayli şüpheliyim. Toplam verimlilik derken, Güneş paneli veya rüzgar türbini yaparken, taşırken, bakarken gereken enerjiyi de düşünüyorum, bunların ihtiyaç duyduğu nadir metalleri de. Dünyayı bir şekilde bozmadan enerji ve sanayi üretimi yapılması zor ve bu sebeple enerji üretimi Venüs'e, sanayi Mars'a taşınsa, Dünya'yı rahat bırakmış oluruz.

O safhaya biraz daha olabilir ama teknolojiyi yerinde tutarak Dünya'yı kurtarmak mümkün değil. O safha gerçekleşinceye kadar her şey yok olabilir. Ancak her şeyin yok olmasıyla ve ölümle insan evladının barışması başka sebepler için de iyi olurdu. Kaybetmekten duyduğumuz korkular bizi varolanın kölesi haline getiriyor. Duygularımızdan bizi kaybetmemeye perçinleyince, bu kısacık ömrü hakkıyla yaşamaya imkan bulamıyoruz. Bir gün bir toz ve kül bulutu içinde kaybolacağını bilmenin özgürlüğüne talibim.

[Menfez] #çevre #felaket #orman #ağaç #endüstri #enerji #ölüm