İnsanın hayatına anlam veren, kendi ömrünün ötesinde bir işle meşgul olmasıdır. Hayatın günlük hayhuyundan ileride, kazanç kayıp oyunlarının ötesinde bir işle meşgul olarak ölümü yenebilirsin. Başka bir yolu olduğunu sanmıyorum.

Bu sonsuz oyun, insanın varoluşunun hakkını vermesi, veya sadece kendinden ibaret bir hayatın dışına çımması için lazım. Oyunun içini neyle doldurabilirsin? Çocukla mesela. Bir eserle. Bu bana herhangi bir kazanç sağlamayacak ama insanlara faydalı olabilir dediğin herhangi bir şeyle.

Sonlu oyun neden anlam vermiyor? Neden hayatımızı kazandıklarımızı sayarak geçiremiyoruz? Uğruna ömrünü verdiğin diploma neden edindikten kısa süre sonra anlamını kaybediyor. Sonlu oyun içinde kendini neden mutlu edemiyorsun da, kendinden ötesiyle ilgili bir planın, bir amacın olması gerekiyor?

Bu soruları umuma hitaben sorduğumu düşünüyorum ama umum adına bunu cevaplayacak kimse yok. İnsanların gerçekten bu soruları çok umursadıklarını, veya sonsuz oyun dediğim şey için, kendilerinden ötede bir şeylerle mutlu olacaklarına dair bir veri yok. Ancak elimde iki gözlem var: İnsanların çoğu mutsuz ve insanların çoğu günlük hayatlarının ötesinde bir anlama sahip değil. Modern toplumun onları avutmak için sunduğu araçlar, filmler, hikayeler, sosyal medya, haberler ve sair kafa meşguliyetleri bir yerden sonra kendini tekrar etmeye başlıyor. Hikayenin içinde değilsin çünkü, sadece seyrederek de anlam üretemiyorsun hayatında.

İnsanın biyolojik tarafı hayli iyi adapte olabiliyor. Kutuplardan çöllere her iklimde yaşayan tek canlıyız. Ancak anlamsızlığa adapte olmak o kadar kolay değil. İnsanlara doğru anlam veremediğinde, onlar hayatlarına bir şekilde anlam veriyorlar, bu ırkçılık oluyor, terör oluyor, futbol oluyor, nihilist hedonizm oluyor, astroloji oluyor, tuhaf dini görüşler oluyor... İnsan bir şekilde yaşadığı hayata anlam veriyor. İnsan ekmeksiz yaşıyor ama anlamsız yaşayamıyor.

Modern insanın krizi aslında bir anlam krizi. Bunu televizyonlara çıkıp, mıymıymıy barış huzur tasavvuf edebiyatı yapan yaşlı adamların baktığı açıdan söylemiyorum: İnsanlara sunulan anlamın onları inandıracak, değerli bir sonsuz oyunun parçası olduğunu görecekleri bir anlam olması gerekir. Bunun için de sunulan hikayenin madende çalışan işçi için de, sabah namazına giden emekli için de, kökeni şu veya bu olan çocuk için de, köylü, şehirli ve kasabalı için de anlamlı olması gerekir. Modern dünyanın sunamadığı bu, bize bizi birleştirecek, aynı büyük sonsuz oyunun parçası olduğumuz hatırlatacak bir hikayemiz yok. Sadece basit sonlu oyunları oynayıp, şansımız ve yeteneğimiz ölçüsünde kazanıp, sonra tüm yaşadıklarımıza anlam veremeden göçüp gittiğimiz bir hayat sunuyor bize.

Onun için giderek boğuluyoruz. Giderek saçma sapan şeylere kafayı takıyoruz, giderek daha yalnız, daha inançsız, daha yalancı, daha sahtekar, veya daha aptal olmaktan başka çare bulamıyoruz. İnsanlık anlamsızlık çukurunda birbirinin paçasını çeke çeke boğuluyor.