Hafta sonları Twitter'a girdiğimde hemen bütün olaylarda suçlu bulunduğunu görüyorum. Bu suçlu yazanın meşrebine göre değişiyor. Genellemelerden ve olayların belirleyici bir sebebi bulunduğuna dair temel bir inançtan kaynaklanıyor. İnsanları hep bir suçlu aradıkları için suçlamıyorum, ancak burada insan zihninin bir arızası olduğuna kanaat ettim.

Başımıza gelen veya haber aldığımız olaylarda neden daima bir suçlu arıyoruz? Bu neyi örtmek için? Bu hangi rahatlamayı sağlıyor?

Bunun psikolojik bir sebebi olmalı. İnsanların bu kadar sık şekilde suçlu arayıp bulmaları, sebepleri parmakla işaret edilemeyecek olaylarda bile anında suçluyu ilan edip bunun analizlerine girişmeleri, bu iştiyakın öğrenim seviyesiyle değişmemesi ve hatta artması, bana bir sığınma içgüdüsünden kaynaklandığını düşündürüyor. İnsanlar hayatın determinist olduğuna inanmak istiyor, sebeplerin belirli, suçluların orada bulunduğuna inanmak ihtiyacındalar, çünkü aksi durumu kaldıramıyorlar.

Bir şekilde kontrol altında olduğuna inanmak istiyoruz. Kim olduğu farketmez, orada bir suçlu olması bize dünyanın kontrol edilebilir olduğunu söylüyor. Bu suçlu şu şekilde davranmasa, bu olay o şekilde gerçekleşmeyecekti. Yaşadığımız felaketlerden daha rahatsız edici olanı, bunların belirsiz bir dünyada yaşanıyor olması. Bu ikinci durumu inkar edebilmek için, varlığın özündeki belirsizliği unutabilmek için bir suçlu bulup, onu en azından zihnimizde yargılamak ve asmak zorundayız.

Bu suçluyu bulamazsak veya bulduğumuz suçlu hoşumuza gitmezse en iyi ihtimalle hepimiz suçluyuz edebiyatına girişiyoruz. Yaşayan hepimiz, nefes alıyor ve enerji tüketiyorsak illa bir şeylerin sebebiyiz. Bunun ne kadar olduğunun bir önemi yok, suçluluk mukayese kabul etmiyor.

Mesela cam şişeleri ayrı bir torbaya doldurmadığım için arz küremiz ısınıyormuş, öyle diyorlar. Şahsen bu küresel ısınmada bir miktar payım olabilir ancak bunun bana sağlanan imkanları kullanmaktan öte olduğunu sanmıyorum. O imkanları sunanların, mesela eve elektrik bağlayanların hedefinin dünya ısınsın da iklim felaketlerinden insanlık yok olsun olduğunu sanmıyorum. İklim krizi gibi büyük meselelerin hiçbirinde, eksiksiz rasyonel analizler yapamazsınız, ortada o kadar çok değişken var ki, suçluyu bulmak imkansız.

Söylediklerim hukuki manada suç yoktur demek değil. Hukuki suç başka bir mesele, her toplumun bir miktar suç üretip, bunu cezalandırmak gibi bir vazifesi var. Suçun ne olduğu da zaman içinde, toplumun olmak istediği yer ve desteklediği yaşam biçimleriyle beraber değişiyor. Mülkiyet kavramının olmadığı bir toplumda yaşasak, hırsızlık değil elinde kendine mahsus bir şeyleri bulundurmak suç olacaktı. Bu manada hukuki suç, toplumun nereye gitmek istediği ile ilgili bir mesele. Aramızdan bazılarını suçlu ve kötü ilan ederek yol alıyoruz. Bir nevi yakıt veya roketlerin çalışmasına benzer etki-tepki süreci. Suçlu bulup, onları itekleyerek bu toplum denen organizmayı suçun aksi yöne hareket ettiriyoruz . Bir bakteri suyun içinde nasıl ilerliyorsa, toplum da öyle ilerliyor. Kendinden bazı parçaları suçlu bulup dışarı itekleyerek. Bu ayrı bir suç kavramı.

Anlatmaya çalıştığım konu daha genel, psikolojik bir mesele. Zihninde bu kadar suçlu üreten insanların hayatlarında suçluluk daima önemlidir. Ben de naçizane suçluluktan iyilik neşet etmeyeceğine inanırım. Kendi duyduğu suçluluk ve utancı bir nebze hafifletmek için, kötü giden her olayda suçlu bulunca dünya daha iyi bir yere dönüşmüyor. Bilakis hayatla mücadele melekelerimiz zayıflıyor. Olanı olduğu gibi, hakkı hak, batılı batılı görmek yerine suçluları belirleyip, oradan hızla uzaklaşıyoruz. Zor çünkü bu dünyada yaşamak, kaçmanın binbir türlüsüne bundan muhtacız.