Hayatın bir yarış olduğunu düşününce kazanmak gerekiyor. Diğerlerini geçmek. Çalışmanın da amacı bu, diğerlerinin çalıştığı kadar çalışıyorsun. Onlar da senin çalıştığın kadar çalışıyor. Norm bu olunca herkes yavaş yavaş tembelleşiyor. Çalışmak değil, çalışıyor gibi yapmakta yarışıyoruz. Yaptığı işin kendisiyle bir bağı kalmıyor, kendine değil, başkalarına bakarak yaşıyor. Çürütücü.

Hep bir sonraki adımla ilgilenince bütün bu adımlar nereye gidiyor diye düşünmeye gerek kalmıyor. Belki asıl sebep budur. Yaşamak için nihai bir sebep bulamadığımızda sadece bir sonraki adımla ilgileniyoruz. Bu durumda hayatı geçiştirmek ve imkanlarımız ölçüsünde başarılı olmak mümkün ama aşkla yaşamak imkansız.

Eskiler ölmekten değil, onursuzca ölmekten veya korkak gibi ölmekten korkarmış. Korkak gibi ölmek, yani uğruna ölünecek bir sebebin olmadan ölmeden. Konforlu ve uyumlu hayatların dışına çıkmadan ölmek. Risk almadan, kaybetmeden ama kazanma ihtimali ve şenliğini yaşamadan ölmek.

Modern dünyanın insan ruhunu öldüren tarafı bu. Manasız işleri yıllarca yapıp, manasız bir emeklilik sonunda manasız bir ölümle ödüllendiriliyoruz. Büyük anlamı ikame etmeye çalıştığımız yolların hepsi ayrı ayrı boşa çıkıp sıkıldığımızda neler olacak?