İnsanın kendinin mütevazı olduğunu düşünmesi, bir kibir işareti sayılır mı? Kalbinden ben mütevazıyım diye geçirmesi?

İki çeşit tevazudan bahsedilebilir. Birincisi olduğundan küçük görünmek diye anlaşılıyor. Kendini büyük göstermemek. Ancak bu bir yandan da büyük olduğunu kabul etmek demek. Büyüğüm ama sorun etmiyorum manasında.

İkinci bakış ise, büyük olabilirim ama bunun makul sebepleri var anlamında. Makul sebepler ise, bazıları kendi tercihleri, bazıları şans bazısı Allah vergisi diye giden bir takım sebepler. İnsanın kendi yerini, kimlere, hangi sebeplere muhtaç olduğunu kavramış olması.

İlk durumdaki tevazu hayli yapay duruyor. Yapaylığı geçtik, çoğu zaman böbürlenme gibi duruyor. Internette dolanıp duran fazla tevazunun sonu vasat insandan nasihat dinlemektir sözündeki tevazu bu. Kim vasat? Bu laf bu kadar çok tutulduğuna göre, vasat bu lafı sevenler oluyor.

İkinci durumdaysa, herkesin her bedeli ödeyecek imkanının olmadığını kabul var. Bildiğim bir konu olduğu için oradan örnek vereyim: 20 senedir bilgisayar program yazıyorum, bunun için insanların ayırmak istemediği kadar zaman ayırdım, hala da ayırmaya devam ediyorum. Herhangi bir programlama dilinde birkaç saat içinde program yazmaya başlayabilirim. Yazılım geliştirme konusunda (öğrenecek konu bitmese de) çoğundan iyi olduğum kanaatindeyim. Bununla beraber bunun benim ezeli üstümlüğümden, seçilmiş olmamdan ve sair sebeplerden dolayı değil, bir konuya zaman ayıran bir insanın ister istemez uzmanlaşmasıyla alakalı olduğunu düşünüyorum. Benim yerimde başka biri olsa, benim yaptıklarımı yapsa, benim olduğum gibi olur, belki daha iyi de olur.

Ayrıca şuna da inanıyorum, insanların önemli bir kısmının benim yaptığım bu zaman yatırımını yapma imkanı yok. Sabır isteyen ve geri dönüşü olup olmayacağı kesin olmayan bir konuda, aylarca çok basit seviyelerde kalmanın getirdiği moral bozukluğunu taşıyacak kadar geniş değil herkes. Ayrıca makinelerin kendine has kurallarını sıkıcı bulan ve bir şeyler yapmak için makineler yerine insanları tercih eden bir çoğunluk var. Karakterleri de farklı, yaptıkları yatırım da.

Bu durumda bazılarının bazılarından, bazı konularda daha iyi olması normal. Bunun izahını kendini bilerek yapmak, yapay bir tevazu tiyatrosundan daha iyi ve daha samimi geliyor. Benden iyisi yok diyecek kadar ufak konularda, ufak problemlerle uğraşan insan var mıdır bilmiyorum ama bir konuda yeterince derinleşmiş insanların çoğunun zaten sonunda o konunun altında ezildiklerini gördüm. O sebeple, en azından teknik konularda, ben falanca konuda iyiyim diyen birini görünce, insan azıcık mütevazı olur demiyorum. İnşallah öyledir diyorum.

2

Hz. Peygamber Kur'an müslümanı mıydı?

O zaman için öyleydi, Hz. Aişe'den nakledilen bir hadis, kendisi için yürüyen Kur'an'dı dediğine göre, belki tek gerçek Kur'an Müslümanı o idi.

Bununla beraber bugünkü manada, iki kapak arasına toplanmış bir metnin gelmiş geçmiş tüm dertlerin çaresi olduğuna inanan bir müslüman mıydı? O biraz şüpheli.

Zira buna inanıyor olsaydı, herhalde önce o metni iki kapak arasında toplardı.

3

Hakikat kendini ifşa eder, bir pınar gibi veyahut bir yanardağ gibi. Sonra etrafına bu muhteşem olayı tanıtmak için insanlar toplanır. Surlar örülür, mahalleler yapılır. Doktrin budur.

Hepsinin merkezinde o hakikat bulunur, ancak doktrin bir süre sonra büyür ve pınarın doğal yoluna set çeker. Aşağıya doğru kendi kendine akan su yerine bentler yapılır. Su kavgaları girer, insanlar hakikati paylaşamaz.

Araya başka sular eklenmeye başlar. Hakikat olduğu iddia edilen başka sular. Hakikatin kendisi sadece bir karışımdan ulaşmaktadır artık.

Gel zaman git zaman içtiğimiz suyun ne kadarının hakikat olduğunu merak bile etmez oluruz. Suyu içeriz ve mahallemizin dışına çıkmadan geçinip gideriz.

4

Sherlock Holmes bir defasında Dâhilerin zaafı, seyirciye ihtiyaç duymalarıdır demişti. Zira bu zaaf onları seyircinin seviyesine düşürür...

Allah'tan dahi değilim, yoksa ne olur ne olmaz, seyirci seviyesine düşerdim.

Buradaki yazıları prototip bir okur için yazmaya niyetlendiğim oluyor. Daha anlaşılır olacağını tahmin ediyorum, kime yazdığım belli olursa, ona benzedikleri kadar diğerleri de faydalanır.

Sonra böyle bir kimseye karar veremiyorum. Dönüp dolaşıp, yine kendim için yazmaya başlıyorum.

Anlaşılmayan kısımlardan ben sorumluyum. Seyircim de az, seyredilme merakım da.